Hızlı Geçen Zamanın Ardından

Hızlı Geçen Zamanın Ardından 

Çocuk yaşta vakit hiç ilerlemiyor, kolay kolay. Bilmem yanılıyor muyum? Bu durum çok tuhafıma geliyor. Otuz dört yaşındayım ve çocukluk zamanlarım hala aklımda. Oysa, daha dün ne yediğimi hatırlamıyorum. 

Peki, nasıl olur da yaş geçtikçe, hayat bir maraton oluyor? Neden acaba? 

Çocukluk oyun oynamakla geçer. Çoğu zaman. Biraz büyüdükçe, okuldur, dersdir, yine biraz oyun... Vakit biraz daha hızlı geçiyor. Daha sonra, gençlik zamanı, daha da hızlı geçiyor zaman. 

Peki, ne yapıyoruz biz? Ya da ne yapıyorduk? Yani, ne değişti? Gelin, birlikte göz atalım. 

Çok şey değişti. 

Mesela mahalle maçları yerini halı saha maçlarına bıraktı. Hâlbuki, pet şişeyle bile oynuyorduk. Fakat, halı saha turnuvalarında her zaman çocuk yok artık. 

Bir ara, hiç unutmam. Avluda top oynuyordum. Altı yaşındaydım. Kendi başıma. Küçücük bir deniz topu. Mahalledeki bakkaldan satın almıştım. Havası inince, küçülmüştü tabi. O top bir ara küçücük avluda kayboldu. Daha sonra, onu ta arka tarafta bir köşede gördüm. Moloz yığınlarının üzerindeydi. Bu arada, o topu bir kaç gün aradım. Oysa, bakkala gidip yeni bir top alabilirdim ama almadım. Her neyse. Çıktım molozların üzerine, çığlığı basarak, eve koştum. Ayağıma çivi batmıştı. Doğru doktora. Yedim tetanozu. Buna rağmen, o topla oynamaya devam ettim. 

Şimdiyi görünce, inanın, halime şükrediyorum. Zira, çocukluk öldü. Çocukluk bitkisel hayatta. Çocuklar şimdi telefonla top oynuyor! Sus payı olarak, birçok ebeveynin geliştirdiği yöntem bu. Ver telefonu eline, ağlamasın, sussun, yaramazlık yapmasın. E harika bir yöntem (!)

Babam hem bir çoban hem de bir inşaat ustasıdır. Annem benim doğumumdan öncesine kadar fabrikada terzilik yaptı. Ben tam otuz dört yıl önce doğunca, sırf beni ve benden sekiz yıl sonra doğacak olan kız kardeşime bakmak için işi bırakmak zorunda kaldı. Çünkü bana ve kardeşime bakabilecek biri yoktu. Rahmetli babaannem çok hastayken, anneannem ise dedemle çiftçilik yapıyordu. Zamanları da yoktu. Şaka olarak söylüyorum ama belki de gerçektir ki bir çok çocuk bakıcısı veya anne veya babaannesini kendi ebeveynlerinden daha çok seviyor. Babam evimizi o zaman rahat rahat geçindirebilirken, maalesef ama maalesef şu anda durum kötü. Neden biliyor musunuz? Sebebi şu, ebeveynler kendi anne ve babalarından ekonomik destek almadan evlerini asgari ücretle hele çocuk varsa çok zor geçindiriyor! Üstelik, karı-koca çalışmasına rağmen. 

En büyük sorun eşittir ihtiyaç fazlası olan herşeyin hayatımızda olması. Bu, beni affedin ama (sözüm ona) lüks bağımlığını teşkil eder. Yani, ülkemizde bizden çok araba var. Her evde, belki de maksimum dört araba var. Geçen gün, arabama dört yüz Türk Lirası karşılığında benzin aldım. İğne yarıma bile yaklaşmadı. Toplu taşımacılık nerede? Özellikle, şehirler arası istikametlerde işçi veya personel servisleri sanırım hiç yok! Allah aşkına, haftanın beş veya altı günü çalışmak durumunda kalan vatandaş, ne yapsın? Biri bana söylesin! Her ay, buralarda yol alan araçların servisinin yapılması lazım. En az bin Türk Lirası. Benzer fiyata her yıl sigorta. Üç yüz veya dört yüz Lira civarı seyrüsefer harcı. Akü bozulsa, o başka bir dert. Ehliyet yenileme var. Ücretli, biliyorsunuz. Araç türüne göre, her yıl veya üç sene de bir eksoz emisyon ve muayene... Dahası, evde internet, cepte internet... üç noktadan sonrası boşluğu siz doldurun, çünkü yoruldum, kusura bakmayın!

Sevgili okurlar, bundan yaklaşık on sene önce, belki daha çok veya daha az bir zaman zarfında, piyasaya beş Türk Lirası ile giren köy ekmeği, yıl olmuş 2024 ki mutlu yıllar arkadaşlar, fiyatı atmış Türk Lirası! Mal değer kazanıyor. Enflasyon aldı başını gidiyor. 

Çözüm? Çok zor. Niye? Çünkü, devlet sistemi tamamen kötü bir aşamaya geçmiş kanser de o yüzden. Kemoterapi işe yaramıyor. Matasüf! 

Ayrıntılar. 

Daha önceki yazılarımın birinde belirtmiş olduğum gibi, devlet sadece maaş dağıtmakla meşgul ki bu bize, afedersiniz ama sus payı! Biz de politika, yani devlet sistemi böyle çalışıyor. İşte bu yüzden, portakal dalında kalıyor, feslikan da. 

İşin özeti...

Az ihtiyaç, çok mutluluk. Az laf, çok icraat. Yeteri kadar memur, yeteri kadar işçi, yeteri kadar doktor, öğretmen, çiftçi, vs olursa, belki ülkemizde ekonomik anlamda bir mucize olabilir.

Geçmişte mutluyken, şimdi gelecek kaygısı ile yaşıyoruz, hepimize çok geçmiş olsun!