Ayça Alav Cinayeti ile ilgili birkaç Not

Ayça Alav Cinayeti İle İlgili Birkaç Not

Öncelikle, Ayça Alav'a tekrardan Allah'tan rahmet ve ailesine sabır diliyorum. 

Geçen aylarda, ülkemizde çok çirkin bir cinayet yaşanmıştı ki hep bir ağızdan, 'bir de bu eksikti!' Dedik. 

Tabi, yazıklar olsun! Genç bir değeri daha yitirdik. 

Bu cinayet, ülkemizde geniş bir yankı uyandırırken, ibre yine yeniden devlete döndü. Zira, memleketimizde halen kaçak olarak yaşayan yabancı uyruklu insanlar var ki, vatandaş artık kaygılı ve huzursuz. Ne de olsa suç olayları da günden güne artıyor ve can güvenliğimiz de tehlike altında. Bilhassa, şehir bölgeleri daha da tehlikeli hale geldi. Dahası, polis gücü bile yetmez oldu ki onlar da bundan kötü bir şekilde nasibi aldı. 

Peki, bu nereye böyle kadar gidecek? Buna kim, nasıl dur diyecek? Suçlu sadece devlet mi? 

Buna dur diyebilmek için, önce bakış açısını değiştirmek lazım. Yani, şöyle bir kafanızda canlandırın. Bu insanlar burada ne yapıyor? Kimisi işçi, kimisi öğrenci. Veya bir şekilde her ikisi de. Nerede ve kimlerle çalışıyor bu insanlar? Cevabı, bizlerle. 

Ekonomik kriz almış başını gidiyor. Döviz tavan yaptı.Türk parası zaten zibil. Ülkenin kuzeyi de güneyi de ithalata talim, öz kaynaklar yetersiz, küçücük bir adada yaşıyoruz. 

Bu arada, yanlış anlaşılmasın. Ben ne yabancı düşmanıyım ne de bir ırkçı. Ayrımcılık da yapmıyorum. 

Sadece şunu söylemek istiyorum ki, yukarıda belirtmiş olduğum noktalara bağlı olarak, çok fazla kısıtlı imkanlarımız var. Hele bir de, K.K.T.C ye uygulanan ekonomik ve siyasal izolasyon ve ambargolar varken, özür dilerim ama kendi kendimize yetemiyoruz. Türkiye'den mali destek almışlığımız da var bütçemiz için.

 Özel sektör (sözüm ona) açlık sınırı altında kalan asgari ücret artışına dahi itiraz ederken, ki bu orandan bizler de nasibimizi alırken, nizami olarak bile yabancı kökenli işçi çalıştıran firmalar adam başına herhalde yüz bin lira ödeyecek hali de yok. Yabancı kökenli insanlar da asgari ücretle çalışıyor, kira ödüyor, vs. Belki, daha kötü ihtimaller var. Bilemem. Buna razı olan bu yabancı kökenli insanların birçoğunun durumu, bizden daha da kötü. 

Haliyle, çoğunlukla, ekonomik durumu kötü olup da sefalet içinde yaşayan birçok insan, suç işlemeye daha çok meyillidir. Hırsızlık da yapar, gasp da eder, adam da döver, polis de. Hatta, öldürür de. 

Kendi yarasını saramayan doktor, hastaya ne yapsın? 

Bu arada, rahmetli Ayça Alav'ın yanında neden Kıbrıslı yoktu? Çünkü İşçilik yapmayı sevmiyoruz. Rahmetli Kemal Sunal'ın dediği gibi 'diplomalı hıyarcı' olur mu hiç? Zonguldak'ta diplomalı maden işçisi olur ama bizler ( büyük çoğunlukla) illaki ya memur, ya işveren ya masa başı çalışanlarıyız. Efendim, haliyle, biz rahat edelim masa başı çalışıyorken, onlar da gelip işçilik yaparsa (bizim yerimize,) daha çok konuşuruz bunları. 

Fakat devlet işvereni veya serbest meslek çalışanını doğru düzgün desteklerse, haklı rekabet artabilir ve alım gücü de yükselebilir. Tabi önce, birçok kısıtlamalar yapması zorunda. Örneğin, kamu personeli sayısı orantılı olmalı. E-devletin gelişmesi en doğru yöntem. Bütçemiz doğru şekilde, ülkemizdeki şartlara göre kullanılmak zorundadır. Sadece, maaş, vb, olarak değil. 

Kaldı ki; yine zaten, gerek devlet gerek özel sektör tarafından ekonomik kriz nedeniyle yapılan şikayetler var. Buna göre, bunların, ne zaman vatandaş da bunlardan şikayetçi olsa dahi, bahane ve tutumları da ortada. Bu da şu anlama geliyor, herkes mağdur. Kendine göre. Demek ki, birçok şey ters gidiyor. Başka bir deyişle, çok fazla şey kontrol altına alınamıyor. Bu arada, tüm bunlar yolsuzluk veya rüşvetin dışında üretilen bahaneler. 

Karmaşık konular bunlar ama, yine de üstünde durmak gerekir. Farklı yollar denemek lazım. 

Mesela, eğer devlet bir formül bulur ve işvereni, ekonomik olarak, tatminkar bir şekilde desteklerse, işsiz olan vatandaşların birçoğu da üniversiteli olmak yerine, özel sektörde işçilik yapmaya yönelirse, bu sayede, Kıbrıslı Türkler arasında işçi, memur ve masa başı çalışanları oranında, bir nebze daha iyi bir denge sağlanabilir. Bağımlı çalışan da olsalar (özel sektörde), Kıbrıslı Türkler; böylece, orantısız üniversite yatırımı yapmaktan vazgeçecek. Ekseriya, zaman da kazanılacak. Lisans eğitimi en az en çok dört beş yıl sürer. Erkek öğrencilerin, bu süre sonunda bir yıl askerlik görevi (çavuş celbi) de var. En azından, onlar on sekizini doldurunca (orta okul veya lise sonunda), sadece bir buçuk yıl askerlik (er celbi) yapar. Ve sadece bir buçuk yıl zaman kaybı yaşar. 

Devletin özel sektöre vereceği ekonomik destek sayesinde, kalkınması beklenen özel sektörün, gerek masa başı çalışanları gerek işçi olsun tatminkar bir maaş vermemek gibi bir mazereti de olmayacak. Bu sayede, özel sektör çalışanları kamu alanına yönelmeyecek. 

Son olarak, şunu söyleyeyim. Özel sektör daha çok Kıbrıslı Türklere yatırım yapacak ve yabancı uyruklu çalışanlar pek tercih edilmeyecek. Yabancı kökenli bu insanlar, böylece, üzerlerine yapılan düşük yatırımlardan, kendilerine yapılacak olası ırkçılıktan ve sefaletten, dahası yüksek kira bedellerinden kurtulacak. Kendilerine göç edebilecek ve daha iyi insani koşullarda yaşayabilecekleri ülke bulacak. Böylece, bizler de ta ki Kıbrıs'ta çözüm olana kadar kendi ciğerimizi kendi yağımızda pişirip yiyebileceğiz diye umut ediyorum.