"Engellenmiş" Bir Hayatta Çevre Engeli

"Engellenmiş" Bir Hayatta Çevre Engeli

İlk köşe yazımda ağır bir konuya giriş yaptım, farkındayım. Yazarı tanımak istemeyenler, bu paragrafı atlayabilirler; yazının içeriği bir alt paragraftadır. Hayat hakkındaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmaya karar vermek uzun zamanımı aldı. Hayattan konuşacağım sizlerle. Sıkıcı bir kendini tanıtma kısmı yazmak istemiyorum. Bence bir insanı okumak için iyi bir eğitimden, mevkiden vesaire fazlası gerekir. Gerçek bir şeyler gerekir! Kendimi tanıtabileceğim tek cümle; konu başlığımız ne olursa olsun, size sadece ve sadece gerçekleri anlatacak kadar dürüstüm ve her zaman kendi düşüncelerimi özgürce savunacağım.

ENGELLİ! Bu kelimenin tanımını her insan kendine göre benzer veya farklı şekillerde yapabilir. Bana göre engellinin tanımı ise bireyin bedensel ve ruhsal olarak hem doğal yoldan (doğuştan veya sonradan olabilir) hem de diğer insanların çabası ile kısıtlanmasıdır. İnsan bu dünyaya bazı dezavantajlar ile gelebilir veya bunlara sonradan da sahip olabilir. Bu çok büyük bir anlam taşımaz, esas anlam taşıyan bu dezavantajlar ile dünyaya geldiğimiz Çevredir. Çevre, engelli bir insanın hayatındaki maalesef ki baş faktördür. Çevre kelimesini de açacak olursam; başta aile, sonra akrabalar, sonra komşular, daha sonra mahalle, eğitim alınan okul vesaire diye tıpkı suya bir taş atıldığında büyüyen halkalar gibi büyür gider… Ve evet, Çevre biz engellilerin kaderini belirler!

Çevre, engelli doğmuş bir bireyin çok mutlu bir hayat sürecekken, işinde ve sosyal hayatta çok başarılı olabilecekken maalesef ki bunun önüne geçebilir. Ben bu yaşanana “Engellenmek” adını veriyorum. İçine doğduğu çevre tarafından engellenmemiş bir engelli birey, “normal” olarak tanımlanan neye göre, kime göre normal sayacağımızı asla bilmediğimiz insanlardan çok daha fazlasını başarabilir. Mesele bedendeki engelden ziyade kişinin önüne ‘sen engellisin yapamazsın’ kisvesidir. Burada sokakların engellilere uygun yapılmamasından ya da engelli yerlerine park yapan şuursuz sayabileceğimiz saygısız insanlardan konuşmayacağım. Çünkü şehirlerin, koşulların engellilere uygun hale getirilmemesinin daha temel bir nedeni var. Koşullar uygun hale getirilirse, tüm hayata dahil olmaları geri kalmış, ön yargıları olan bir toplumu korkutur. En basit örneği ile açıklayayım size ne demek istediğimi: Şehirdeki koşullar uygun olursa, engelli insanlar iş hayatında daha aktif yer alır doğal olarak. Oysa bu istenmeyen bir durum, bu durumu kullanmayan dürüst iş yerlerini tenzih ederek devam ettiğimi belirtmek isterim cümlelerime. İş yerlerinde engelli bireyler azınlık olarak kalmadığı zaman onlara “engelli maaşı” adı altında daha az ödeme yapamayacaklar. Normal saydığı çalışanı ile arasında hiçbir fark olmadığını görmek zorunda kalacak. Bu cehaletin yaşanmadığı toplumlarda hayatlar engellenmiyor. Sokakta, restoranda, parkta engelli çocuğu ile sosyal hayata karışmış annelere acıyan ya da yargılayan gözlerle bakılmıyor. Bu travmalar hem bireyin hem ailenin yaşantısını ömür boyu sürecek bir hapis hayatına çevirmiyor gelişmiş toplumlarda. Biz ne zaman o seviyelere gelebiliriz tam kestirememekle birlikte, buradan ailelere sesleniyorum; sizler direnmeden bu görünmez duvarı yıkamayız! Yeri geldikçe, kelimelerim yettiğince kendi yaşadıklarımdan da örnekler ile size sesleneceğim. Gazetemizin sosyal medyaları aracılığı ile bana ulaşabilirsiniz, sorular sorabilirsiniz, konuşabiliriz, paylaşabiliriz. Özellikle de yolun başındaki ailelere sesleniyorum. Belki de sizi kimsenin anlamadığını düşünüyorsunuz, ama ben yaşanılanla ilgili hiçbir fikri olmadan “engellilere sahip çıkalım” diyen yazarlardan değilim. Ben sizin ayakkabılarınızı giydim, onlarla yürüdüm… Ve birlik olabilirsek bir şeyleri değiştirebileceğimize inanıyorum.

Sevgiler…