Türkiye’de Yenidoğan Çetesi Skandalı

Türkiye’de ortaya çıkan “yenidoğan çetesi” skandalında, bazı özel hastanelerin SGK’dan haksız kazanç sağlamak amacıyla sağlıklı bebekleri dahi yenidoğan yoğun bakıma aldıkları iddia ediliyor. Bu hastaneler, bebeklerin sağlığı konusunda ailelere yanlış bilgi vererek acil tedavi gerektiğini söylüyor ve yüksek ücretler talep ediyordu. Yoğun bakım ücreti olarak SGK’dan günlük 8 bin lira talep eden hastanelerin, bebeklerin durumunu kötüleştirerek aileleri maddi açıdan zor durumda bıraktıkları öne sürüldü. Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturmada, yoğun bakım ünitesine alınan bebeklerin bazılarının gereksiz tedavi nedeniyle yaşamını yitirdiği belirtildi. Bu olayda, ailelerin ifadelerine göre, hastaneler bebekleri uzun süre yoğun bakımda tutarak hem SGK üzerinden kazanç elde etmiş hem de ailelerden yüksek nakit ödemeler istemişti.

Bakırköy'de riskli binalar güvenli hale geliyor... 5 binada yıkım başladı Bakırköy'de riskli binalar güvenli hale geliyor... 5 binada yıkım başladı

Kıbrıs’ta Yenidoğan Olayları

Kıbrıs’ta da benzer iddialar gündeme geldi. Son dönemde bazı özel hastanelerin, yeni doğan bebeklerin sağlık durumunu abartarak onları yoğun bakıma aldıkları, ailelerden yüksek ödemeler talep ettikleri öne sürüldü. Bebeklerin sağlık durumu yeterince değerlendirilmeden yenidoğan yoğun bakıma alındığı, ailelerin ise hastanelere yüksek ödemeler yapmak zorunda kaldığı belirtildi. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde (KKTC) sağlık denetimlerinin yetersizliği de bu durumu daha da kötüleştiriyor. 

Olası Ortak Bağlantılar ve İki Olayın Bağlantısı

Türkiye ve Kıbrıs’taki olaylar, sağlık sektöründe benzer bir haksız kazanç sisteminin izlerini taşıyor. Türkiye’deki olayda olduğu gibi, Kıbrıs’ta da yeni doğan yoğun bakıma alınan bebekler üzerinden ailelere yüksek ücretler talep ediliyor. Bu hastanelerin ortak çalışma modelleri göz önünde bulundurulduğunda, sağlık sektöründe aynı amaçla kurulmuş bir yapı ya da ortak çıkar amaçlı bir çetenin her iki ülkede de faaliyet gösterdiği düşünülebilir.

Benzer dolandırıcılık ve sağlık suiistimalleri, sistemin geniş çaplı bir organizasyon olabileceğine işaret ediyor. Hem Türkiye hem Kıbrıs’ta doktorların ve hastane yöneticilerinin dahil olduğu benzer senaryolar, sağlık hizmetlerini ticari kazanca dönüştüren etik dışı bir oluşumun varlığını düşündürüyor. Bu bağlamda, iki ülkede yürütülen soruşturmalar daha kapsamlı hale getirilerek, hem hastane yetkilileri hem de hastaneler arasında olası bağlantılar araştırılmalıdır.