Bir dönem İngiltere Merkez Bankasında da görev almış olan, Doğu Akdeniz Üniversitesi Finansal Düzenleme ve Risk Yönetimi Merkezi Başkanı ve Bankacılık ve Finans Bölümü Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Mete Feridun, kayıtdışı istihdam sorunu ile ilgili görüşlerini paylaştı.

Feridun, yaptığı açıklamada, KKTC'deki kayıtdışı istihdam sorununa dikkat çekerek KKTC'de ekonomi yönetiminin önündeki temel sorunun öngörüsüzlükten ziyade, tüm uyarılara rağmen yıllardır devam eden yapısal sorunların göz ardı edilmesi olduğunu vurguladı. Kayıtdışı ekonomiyle mücadelenin samimiyetle ele alınmadığını belirten Feridun, getirilen muhaceret aflarıyla kayıtdışılığın adeta yasallaştırıldığını ve teşvik edildiğini ifade etti.

“KKTC’de ekonomi yönetiminin sorunu öngörüsüzlük değildir”

KKTC’de ekonomi yönetiminin sorunu öngörüsüzlük değildir. Birçok aksaklık yıllar içerisinden tüm uyarılara rağmen göz göre göre düzeltilmemektedir. Doğal olarak bazı kesimler de bu duruma göre pozisyon alarak rant sağlamakta ve ortaya çıkan yozlaşma zamanla bu sorunları kronik hale getirmektedir.

Bunlardan biri de kayıtdışı istihdam konusudur. Ülkede hayata geçirilen veya geçirilmeyen birçok uygulama aslında kayıtdışı ekonomiyle mücadelenin yapısal ve sistemik sorunlar nedeniyle samimiyetle ele alınmadığını ortaya koymaktadır. İşgücü piyasasında karşılaşılan kayıtdışılık olgusu ve bununla mücadele konusundaki irade eksikliği bunun en büyük örneklerinden biridir.

Lafı hiç dolandırmayıp konuya girelim:

KKTC Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ile TC Yardım Heyeti ortaklığında 2014 yılında konunun uzmanı akademisyenlere hazırlattırılmış olan “KKTC İşgücü Piyasasının Etkinliğinin Tespiti Çalışması Strateji Raporu ve Eylem Planı” isimli raporda KKTC’deki kayıtdışı istihdamla mücadelede uygulanan cezaların “caydırıcılıktan uzak” olduğu saptaması yapılmaktadır.

Aynı raporda ortaya konan eylem planında, hem kaçak çalışan işçilere, hem de bu kişileri çalıştıran işverenlere yönelik olarak “yüksek para cezaları, hapis ve işyeri kapatma cezaları” şeklinde caydırıcı cezalar ve yaptırımlar uygulanması yönünde bir tavsiye ortaya konulmaktadır.

Bu raporun yayımlanmasının ardından geçen 10 senenin sonunda dönüp dolaşıp gelinen noktada kayıtdışı istihdamı önleyecek uzun vadeli caydırıcı tedbirler almak ve ders alınmasını sağlayacak yaptırımlar uygulamak yerine açıklanan aflarla kayıtdışılık yasallaştırılmakta ve adeta devlet eliyle teşvik edilmektedir. Bu yılın Ağustos ayında ülkedeki kaçak işgücüne yönelik olarak açıklanan muhaceret affının 18 yılda çıkarılan 11’inci af olması bu konuda ne kadar az mesafe alındığını göstermektedir. Bu aflar hem iş gücü piyasasında haksız rekabete yol açmakta hem de toplumsal adalet duygusunu zedelemektedir.

Hemen her defasında "son kez" çıkarıldığı belirtilen, ancak yıllar içerisinde artık rutin bir uygulama haline gelen bu aflar kapsamında açıklanan cezaların caydırıcılıktan uzak oluşu ahlaki bir tehlike yaratmaktadır, Bu göstermelik cezalar, sadece ülkede bulunan yabancı işçilerin ve onları istihdam eden işletmelerin kayıtdışı çalışma riskini göze almaktan çekinmemesine yol açmakla kalmayıp, aynı zamanda da toplumun devlet otoritesine olan güvenini sarsmaktadır.

Üstelik, “KKTC İşgücü Piyasasının Etkinliğinin Tespiti Çalışması Strateji Raporu ve Eylem Planı” isimli raporda özellikle Türkiye’den gelen işgücünün kayıtdışı istihdam edilmesi nedeniyle piyasada ücretlerin düşmekte olduğu saptamasında bulunulmuş ve Türkiye’den gerçekleşen göç hareketinin “siyasi yönünden ziyade işgücü piyasasının gerekleri doğrultusunda” tasarlanması gerektiği ifade edilmiştir.  Oysa ki aradan geçen zamanda bu tavsiyeler dikkate alınmadığı gibi, günümüzde üçüncü ülkelerden gelen göçün yaratmış olduğu kayıtdışı istihdam sorunuyla karşı karşıya kalmış durumdayız.

Esentepe’de 83 Yaşındaki Alzheimer Hastası Kayboldu Esentepe’de 83 Yaşındaki Alzheimer Hastası Kayboldu

“Bunlar sadece son dönemde gündeme gelmiş olan konular değildir”

Üstelik bunlar sadece son dönemde gündeme gelmiş olan konular da değildir. Örneğin, Ekim 2006 tarihinde Dünya Bankası tarafından KKTC ekonomisi için yayınlanan ilk raporda kayıtdışı ekonominin standartların çok üzerinde olduğunu yıllar önce ortaya koymuştur. Bu o dönemde ilk kez gündeme gelmiş bir saptama olmasa da Dünya Bankası gibi bir kurumun yapmış olduğu bu değerlendirme ne yazık ki ekonomi yönetimi tarafından gerektiği şekilde dikkate alınmamıştır.

Ancak, ilerleyen yıllarda bu konuda toplumda farkındalık yaratacak bir takım somut adımlar da atılmamış değildir: Kıbrıs Türk Ticaret Odası’nın girişimleriyle 2012 yılında Mustafa Besim, Zeren Mungan, Aziz Gürpınar ve Göksel Saydam gibi bu konuda uzman bir ekip tarafından hazırlanan “KKTC'de Kayıt Dışı Ekonomi, Tanımı, Nedenleri, Yarattığı Sorunlar ve Çözüm Yolları" adlı rapor, kayıtdışı ekonominin KKTC üzerindeki olumsuz etkilerini yıllar önce ortaya koymuş, kayıtdışı ekonominin sadece vergi kaçakçılığı ya da düşük beyan edilen gelirlerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda toplumsal sorunları da beraberinde getirdiği saptamasında bulunmuştur.

Aynı ekibin 2015 yılında gerçekleştirdiği “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kayıtdışı Ekonomi - Boyutlarının Ölçümü, Çözüm Önerileri ve Eylem Planı" isimli çalışma ise, bu sorunun istihdam ve sosyal güvenlik alanlarında da ciddi kayıplara neden olduğunu ortaya koyarak kapsamlı bir eylem planı önermiştir. Raporda sunulan çözüm önerileri, kayıtdışı ekonomiyle mücadelede kapsamlı ve sürdürülebilir bir yaklaşım benimsenmesi gerektiğini ortaya koymuştur.

Ancak, ne yazık ki bu çalışmalar KKTC’deki ekonomi yönetimi tarafından gerektiği şekilde içselleştirilmemiş, bu sorunun çözüleceğine dair zaman zaman gündeme gelen söylemler büyük ölçüde lafta kalmıştır.

Aradan geçen yaklaşık 10 yıllık sürede bu önerilere sahip çıkılmamış ve kayıtdışılığı önleme konusunda kapsamlı bir adım atılmamıştır. Gelinen noktada KKTC'de kayıtdışı istihdamın özellikle belirli gruplar arasında oldukça yaygın durumda olduğu kabul edilmektedir. Bu gruplar arasında özellikle turist vizesiyle gelip ülkeden çıkış yapmayan, çalışma izni sona eren ve işverenle anlaşamayıp hizmet akdi sona eren yabancılar ve özellikle son yıllarda adaya bu maksatla “öğrenci” statüsünde getirilmiş olan üçüncü ülke vatandaşları dikkat çekmektedir.

“Kayıtdışı istihdamın yarattığı ahlaki, etik ve toplumsal sorunlar da dikkate alınması gerekir”

Bu kayıtdışı işgücünün yol açmış olduğu vergi ve sosyal güvenlik açıkları bir yana, özellikle “eğitim almak” bahanesi kullanılarak, çeşitli gerçek dışı vaatlerde bulunularak KKTC’ye gelmelerine talihsiz bir şekilde aracılık edilen düşük gelirli insanların kayıtsız olarak çalıştırılmalarının yaratmış olduğu ahlaki, etik ve toplumsal sorunlar da dikkate alınması gereken bir konudur. Bu sorun zaman zaman yabancı basına da yansımaktadır. Bunun topluma sadece manevi değil aynı zamanda da ekonomik bir maliyeti söz konusudur.

Ülkedeki kayıtdışı işgücünün tam rakamını kestirmek mümkün olmasa da, basit bir hesaplama ile bu konuda çok güvenilir olmasa da bir fikir sahibi olmak mümkündür. “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Kayıt Dışı Ekonomi Boyutlarının Ölçümü, Çözüm ve Eylem Planı” isimli çalışmaya göre, 2011 yılı itibarıyla kayıtdışı istihdam oranı yaklaşık %21’dir. Bu oranın yıllar içinde üç aşağı beş yukarı sabit kaldığını ve ülkedeki yabancı işgücü için de geçerli olduğunu varsayacak olursak, 2024 itibarıyla ülkede 70 bin civarında çalışma izinli yabancı işçi bulunduğu kabul edildiğine göre, ülkedeki kayıtdışı yabancı çalışan sayısı yaklaşık 19 bin kişi civarındadır. Ancak gerçek rakamın bunun çok çok ötesinde olduğunu tahmin etmek güç değildir.

Yine basına yansıyan iddialara göre, yabancı çalışanlar kazancının büyük bir kısmını yurtdışındaki ailesine göndermesi KKTC ekonomisi açısından önemli bir ekonomik kayba yol açmaktadır. Ülkede çalışan kaçak işgücü bankacılık sektörünü kullanmaktan muhtemelen kaçınmaktadır. Bu da ülkede kripto para transferi aracılığı yapan işletme sayısının bu kadar yüksek olmasının sebeplerinden birinin bu olabileceği ihtimalini gündeme getirmektedir. 

Basına yapılan açıklamalara göre KKTC’de kayıtdışı çalışanların yaklaşık %70’i üniversite eğitimi almak amacıyla KKTC’ye gelmiş olan Afrika kökenlilerden oluşmaktadır. Bu rakam yukarıdaki hesaplamaları geçerli kabul edersek yaklaşık 13 bin kişidir. Bu rakamın yüksekliği yükseköğretim sektörünün itibarını da olumsuz etkilemekte ve üniversitelerimizin marka değerini düşürmektedir. Bunun aslında yükseköğretim sektörü açısından büyük bir ekonomik kayba yol açtığı da göz önünde bulundurulmalıdır. Ancak ne yazık ki bizzat kendileri çalışanlarının sosyal sigorta yatırımlarını eksik yatırarak kayıtdışılığa katkı yapmakta olan birçok üniversitenin böyle bir bilince veya kaygıya sahip olmasını beklemek elbette ki gerçekçi değildir.

“KKTC’de emeğin sömürülmesi yaygın bir olgu haline gelmiştir”

Ancak sorun sadece kayıtdışı çalışanların yaratmış olduğu ekonomik kayıplarla da sınırlı değildir. KKTC’de özellikle üçüncü ülkelerden gelen işçilerin yoğun olarak istihdam edildiği sektörlerde, kayıtdışılık, kaçak istihdam ve çalışma saatlerinin yasal sınırın üzerine çekilmesi gibi şekillerde emeğin sömürülmesi yaygın bir olgu haline gelmiştir. Kayıtlı çalışanların maaşlarının asgari ücret olarak gösterilerek sosyal güvenlik yatırımlarının olması gerekenden daha düşük yatırılması veya işverenlerin sosyal güvenlik katkı paylarını yatırmaktan tamamen kaçınmaları büyük bir sosyal sorun olarak gündeme gelmektedir. Nitekim, son dönemde inşaat sektöründe yaşanan durgunluk neticesinde birçok inşaat şirketinin yüzlerce yabancı işçiyi işten çıkarmakta olduğu basına yansımaktadır. Bu kişilerin ne kadarının kayıt altında olduğu, ne kadarının geçim sıkıntısıyla baş başa olduğu ve ne kadarının sağlık gibi kamusal hizmetlerden yararlanabildiği bilinmemektedir.

Dolayısıyla, kayıtdışı iş gücünün sosyal güvenlik sisteminin dışında kalması, çalışanların gerek sağlık hizmetlerine erişimlerini, gerekse gelecekte ihtiyaç duyacakları emeklilik haklarını tehlikeye atmaktadır. Ayrıca, finansman sürecinde kayıtdışılık sebebiyle yaşanan aksaklıklar, çalışanların gelecekteki emeklilik haklarını güvence altına almak için oluşturulmuş olan sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliğini tehdit eden yapısal bir soruna yol açmaktadır. Sosyal güvenlik sistemindeki açıklarının finanse edilmesi için devletin borçlanmaya gitmek zorunda kalması ise kamu maliyesi üzerinde bir maliyet baskısı yaratmaktadır.

Bu bakımdan, kayıtdışı istihdamla mücadele, yalnızca vergi ve gelir politikaları açısından değil, sosyal güvenlik sisteminin sürdürülebilirliği açısından da hayati öneme sahiptir. Bu nedenle, kayıtdışı istihdamın sektörel dağılımının ve toplumun farklı kesimlerini nasıl etkilediğinin dikkate alınarak kayıtdışılıkla mücadelede daha geniş çaplı çözümler geliştirilmesi gerekmektedir.

İşgücü piyasasında kayıtdışılığın önlenememesi, kayıtlı işçi çalıştıran işletmelerin rekabet gücünü zayıflatarak piyasada kayıtdışı işçi çalıştıranlar lehine adil olmayan bir avantaj yaratmaktadır. Çalışanlarının haklarına riayet ederek sosyal güvenlik katkılarına ilişkin yükümlülüklerini gerektiği şekilde yerine getiren işverenler daha yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalırken, kayıtdışı istihdamın işverenler açısından maliyetleri düşürmesi, haksız rekabete yol açmaktadır. Nitekim, yasalara uygun harekete eden işverenlerin, çalışanları kaçağa düşen ve haksız rekabetten kazanç sağlayan rakiplerinin afişe edilmesini talep ettiklerine ilişkin haberler zaman zaman basına yansımaktadır.

“Kayıtdışılık toplumsal eşitsizlikleri de derinleştirmekte ve sosyal adaleti tehdit etmektedir”

Kayıt dışı istihdam, bütün dünyada işverenlerin sosyal güvenlik primleri, iş kazası sigortası ve diğer yasal yükümlülüklerden kaçınmasına olanak tanıdığı için, işletmeler açısından bir avantaj olarak görülmektedir. Ancak, aynı zamanda da toplumsal eşitsizlikleri de derinleştirmekte ve sosyal adaleti tehdit ettiği kabul edilmektedir. Ayrıca, kayıtdışı istihdamın yaratmış olduğu maliyet avantajı, işverenlerin kayıtlı işgücü yerine kayıtdışı çalışanlara yönelmesini teşvik ederken, uzun vadede hem işgücü piyasasını hem de ekonomik verimliliği olumsuz etkilemektedir.

Dolayısıyla, kayıtdışı istihdam sorununun çözümü, hem kamu maliyesinin sürdürülebilirliği açısından, hem etik ve ahlaki açıdan, hem de sosyal adaletin sağlanması açısından büyük bir önem taşımaktadır. Kayıt dışı çalışanların sisteme dahil edilmesi, sosyal güvenlik fonlarının güçlenmesine katkı sağlayacağı gibi, aynı zamanda piyasadaki rekabetin daha adil koşullarda sürdürülmesine de olanak tanıyacak ve aynı zamanda da toplumun sırtındaki bu vicdani yükü hafifletecektir.

Fakat, gelinen noktada, öyle veya böyle KKTC’de kayıtdışı işçi çalıştırılmasına ve işverenlerin bu durumdan maddi avantaj elde etmesini önlemeye yönelik somut olarak yeterli bir müdahalede bulunulmadığı, hatta bu duruma açıkça göz yumulduğu görülmektedir. Halbuki, ciddi ve otoriter bir devletin bu konuda daha sert ve kararlı adımlar atması, etkin denetim mekanizmalarının oluşturması, cezaları caydırıcı hale getirmesi ve siyasi çıkarları bir kenara bırakarak toplumsal refahı önceliklendirmesi beklenmektedir.

“Bu bir siyasi irade ve öncelik belirleme sorunudur”

Dolayısıyla, aslında bunun bir siyasi irade ve öncelik belirleme sorunu olduğu ortadadır. Ülkede ortalama ömrü 400 gün süren hükümetler, iktidarları süresince kısa vadeli ve popülist politikalara odaklanmakta ve genellikle uzun vadeli toplumsal çıkarları çok açık bir şekilde göz ardı etmektedir. Bu sorunla etkin bir şekilde mücadele etmek yerine ortalama her iki yılda bir çalışma veya ikamet izni sona ermesine rağmen ülkeden ayrılmayan yabancılara yönelik, genellikle esnek kurallar içeren, muhaceret afları gündeme gelmektedir. Bu aflarla ülkede kaçak çalışanların cezai yükümlülükleri hafifletilerek ülkede yasal bir statü kazanmaları sağlamaktadır.

Kısaca ifade etmek gerekirse, devlet bu tip uygulamalarla kayıtdışı istihdam sorununu çözmek yerine buna bizzat davetiye çıkarmakta, kendi eliyle adeta yasadışılığı meşrulaştırarak toplumda kaçak işçi çalıştırmanın ve emek sömürüsünün normal bir ekonomik davranış modeli olduğuna dair algıyı güçlendirmektedir. Bu da kaçınılmaz olarak ahlaki ve kültürel anlamda büyük bir erozyona yol açmaktadır.