Lübnan asıllı olan Maronitlerin 9. yüzyıldan itibaren Kıbrıs’a yerleşmeye başladıkları iddia edilir. Fakat en yoğun göçün 12. yüzyılda olduğu bilinilir. Bazı kaynaklar 13. yüzyılda adada 70 Maronit köyü bulunduğunu iddia eder. Bu rakam başka kaynaklarda daha sonra 60 köy olarak dile getirilmiştir. Nüfuslarının o dönemde 7-8000 civarı olduğu iddia edilir. Maronit köylerinin sayısı Osmanlı egemenliğiyle birlikte düşmeye başlamıştır. 1596 yılında Papa’nın emriyle adayı ziyaret eden ilahiyat profesörü Jerome Dandini, Kıbrıs’ta o dönemde 19 Maronit köyünün olduğunu yazmıştır. Bu köylerin hepsinde, bir veya iki kilisenin bulunduğunu, Metochi adlı köyde ise sekiz Maronit kilisesinin olduğunu iddia etmiştir.
Maronit köylerinin nüfusu yoğunlukla Beşparmak dağlarının yanındaki köylerdeydi. Bu köylerin çoğu zamanla Ortodokslaşmıştır. Daha az olmasına rağmen Müslümanlaşan Maronit köyleri de mevcuttur. Osmanlı döneminde 1690’lara kadar topluluğun bir Başpiskoposu vardı fakat 1690 yılında Stephen of Edhen isimli bu din adamı adayı terk etmeyi seçip Maronitleri kendi başlarının çaresine bakmak için bıraktıktan sonra Maronitler bir dönem (1690-1759) Lefkoşa’daki Katolik din adamları tarafından yönetileceklerdir. Bu dönem aynı zamanda Kıbrıs’taki Ortodoks kilisesinin en güçlü olduğu dönemdi. O dönemde adeta ortada kalmış birçok Maronit köylüsü evlenme ve vaftiz işlerini de üstlenen Ortodoks kilisesi tarafından Ortodokslaştırılacaktı. Bartelmaous Iskandar al Ahabri 1776 yılında Lübnan’da oturan Kıbrıs Piskobosuna gönderdiği mektupta Maronitlerin 11 farklı köyde yaşadığını ve nüfuslarının 550’ye düştüğünü yazacaktı (Hourani 2009: 127).
1841 yılında dönemin Osmanlı Muhasılı Talat Efendi adada yaklaşık 1,300 Maronit’in yaşadığını iddia edecekti. Köy sayısı ise altıya düşmüştü. Bu dönemde Maronitler Lübnan’daki Maronit Patriği'nin atadığı bir Piskopos Yardımcısı tarafından yönetiliyorlardı. Tanzimat'la birlikte Maronitlerin durumu iyileşmeye başlayacaktı. Bu dönemde Osmanlı Muhasılının altında bir Danışma Konseyi oluşturulmuştu. Bu konseyde Muhasıl dahil beş Müslüman, iki Rum, bir Maronit ve bir Ermeni üye bulunmaktaydı. İngiliz döneminin ilk yıllarında adadaki piskopos yardımcısını Lübnan’daki Bikfayya Piskoposu atamaya başlayacaktı.
İngiltere adada 9 Gayrimüslim, 3 Müslim ve 6 atanmış üyeden oluşan bir Meclis (Kavanin) oluşturacaktı. Her dini grup kendi temsilcilerini seçecekti. Yükselen Enosis taleplerini bazı manipülasyonlarla veya Kıbrıslı Müslümanları kullanarak engellemeye çalışan İngiliz idareciler, Rum üyelerin Meclis seçimlerini boykot ettikleri bir dönemde iki Maronit üyeyi de Meclise sokmaktan çekinmeyeceklerdi. Maronit cemaatını kullanmak isteyen sadece İngilizler değildi. 1919’da adadaki Fransız konsolosluğu bazı Maronitlere vatandaşlık vererek onları koruması altına almaya çalışınca İngiliz Yüksek Komiseriyle takışacaktı. Bu arada Maronitler yükselen Enosis taleplerine karşı çıkmakla kalmayacaklar, Ermeniler, Latinler ve Kıbrıslı Türklerle “Self Rule” taleplerine de set çekeceklerdi. 1925 yılında Kıbrıslı Türklerle birlikte Maronit Piskopos yardımcısı ve diğer azınlık yöneticileri, “Rumların çoğunluk idaresi taleplerini” protesto eden bir mektubu İngiltere’ye göndereceklerdi. Buna benzer bir başka mektup 1929 yılında yazılacak ve idarenin Rumların eline geçmesiyle “hayatın çekilmez” olacağı dile getirilmişti. Maronitlerin bu tavırları EOKA’nın Enosis mücadelesine karşı da devam etmişti fakat Türklerin taksim tezi ortaya çıkınca, kendilerini iki ateş arasında bulacaklardı. Çünkü köyleri taksim haritasında Kuzeyde kalıyordu. Bu dönemde 800-1000 civarında Maronit’in Lübnan’a göç ettiğini görürüz.
1959 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası görüşmelerinde Maronitlerin bu defa ayrı temsilci talep etmek için siyasette daha bir görünür olduklarını gözlemleriz. Tüm karşı çıkışlarına rağmen ise 1960 Anayasasında iki ana toplumdan birini seçmeye zorlanacaklardı. Çoğunun dili artık Rumca olduğu için ve daha büyük toplum olduğu için sonuç olarak Rum toplumunu seçeceklerdi.
1960’lara gelindiğinde Maronitlerin Kormacit haricinde yaşayanları ana dilleri olan “Sanna” Arapçasını tamamen unutmuşlardı. Kilisenin her geçen gün biraz daha Rumcayı ayinlerde kullanması ve Arapça öğreten okulların ortadan kalkmasıyla birlikte dilleri adeta ölmeye bırakılmıştı. Bu dilin spesifik yapısıyla ilgili yeterli bilgiye sahip değiliz. Birkaç çalışma halinde elimizde yeteri kadar veri yoktur. Etienne de Lusignan (1537-1590) “Description de toute l’Isle de Chypre” adlı eserinde adadaki dillerden söz ederken Arapçanın yanında Maronitçeyi ayrı sıralar. Bu da demektir ki Kıbrıslı Maronitlerin 15-16. yüzyıllarda konuştuğu Arapça Lübnan’dan farklı bir lehçeydi. Bu lehçe, zamanla Arapçanın Ortodoks kilisesi tarafından yasaklanmasıyla birlikte Hristiyanların konuştuğu Arapçaya yakınsamış ve Rumca da etkisiyle değişmişti.
Bugün, dünyada sadece Kormacit köyünde yaşayan yaklaşık 200 kişi bu dili konuşmaktadır. Özellikle son yıllarda yaptıkları kültürel canlandırma çabalarıyla birlikte Avrupa Birliği projeleriyle dili öğretmek için kurslar açılmış, çocukların genç yaşta bu dili öğrenmesi hedeflenmiştir. Ancak Sanna konuşanların çoğunun yaşlı olduğu ve genç nesillerin dili öğrenme konusundaki isteksizlikleri göze alındığında, dilin geleceği belirsizdir. Ancak yapılan bu projelerle dilin kaybolmasının önüne geçilmesi hedeflenmektedir.