Haftalık Kathimerini gazetesi 2025 başlarında, muhtemelen de şubat-mart aylarında BM Genel Sekreteri Antonio Guterres himayesinde gerçekleşecek gayrıresmi çok taraflı konferans ışığı altında Rum yönetiminin “önünde üç büyük cephe durmakta olduğunu” bildirdi.

Gazete haberi “Ankara-Lefkoşa’nın Arayışları Farklı… Hristodulidis’in 3+1 Cephesi, Fidan’ın Gerçekleri ve Guterres’in ‘Bottom Up’ Yaklaşımı” başlığıyla aktardı.

Gazete uluslararası arabulucuların Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hrtistodulidis’ten “ya istenilen çözüm meselesinde konum değiştirerek, Türklerin iki devlet tezinin ortasında bir noktaya rıza göstermesini ya da farklı bir cephede, yani 3D’de “oynamasını” istediğini yazdı.  Gazeteye göre Hristodulidis’ten istenilen: KKTC’nin direkt uçuş, doğrudan ticaret ve doğduran ilişkilerine “meşruiyet katarak” gerek kapalı Maraş gerekse Kıbrıs sorununun çözümünde Türk tarafından benzer hareketlerde bulunmasını beklemesi.

Gazete böyle bir durumda ortaya çıkacak çözümün, “konfederasyon mantığında olacağını, Kıbrıs Türk tarafının halen Tayvan rejiminden yararlanacağı için egemen eşitlikten daha azını kabul etmek için hiçbir sebebi kalmayacağını” yazdı.

Gazete edindiği bilgilere dayanarak Türk siyasi liderliği ile Budapeşte ve Bakü’de gerçekleşen “mini görüşmelerde arayışların farklı olduğunun saptandığını” yazdı.

Rum tarafının BM kararları zemininde hareket ettiğini Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın isteğinin ise Kıbrıs’ta toprağa dair gerçeklerde başlayıp orada bittiğini (kayma olmadığını) belirten gazete, kast edilen gerçeklerin, “en iyi durumda İngilizlerin yapıcı belirsizlik reçetesi zemininde bir konfederal oluşuma atıf yaptığını” yazdı.  Gazete bu noktada Rum tarafının gevşek federasyondan, Kıbrıs Türk tarafı ise taraflardan her birinin kendi evinin hakimi olacağı tezinin uygulanmasından söz ettiğine dikkat çekti.

Gazeteye göre İngiliz fikirlerinin, köprü görevi yapmak üzere yeniden tarafların önüne konulacağı İngiltere’nin gayrıresmi çok taraflı konferansta Avrupa Konuları Bakanı ile temsil edileceği değerlendiriliyor.  

Haberde Budapeşte’de söylenenler ve Türk tezinin teyit edilmesinden sonra Hristodulidis’in şimdilik “olumlu sonuç alma olasılığının daha yüksek olduğunu düşündüğü üçüncü cepheyi, yani Türkiye-AB ilişkileri ile Kıbrıs sorununun bağdaştırılması ve özellikle Türkiye’nin Gümrük Birliği’nin yükseltilmesi ve Ankara’nın Avrupa Savunma Örgütü’nün silahlanma programlarına katılması cephesini tercih ettiğine dikkat çekildi.

AB’den çevrelerin, bağdaştırma girişiminin Kıbrıs sorunundaki Türk tezlerinin değişmesi konusunda şu ana kadar sonuç vermediğine dikkat çektiğini yazan gazete “Çünkü Avrupalı ortaklarımız ve özellikle Hristodulidis’in yatırım yaptığı Emmanuel Macron Kıbrıs sorununun çözümünü Türkiye-AB ilişkilerine ön şart koşmuyor. Macron Budapeşte’de görüştüğü Tayyip Erdoğan’ı, inşa halinde olan yeni Türkiye-AB ilişkilerine Kıbrıs sorununun çözümü şartını getirmeksizin sadece, Kıbrıs sorununun halline katkı koymaya teşvik etti.” ifadelerine yer verdi.

Gazete yukarıda saydıklarına ek olarak beklenmekte olan gayrıresmi çok taraflı konferanstaki iletişim zafiyeti riski yüzünden Rum yönetiminin “dördüncü bir potansiyel cephe olan kesin çıkmaz cephesinin kucağına düşeceğine” dikkat çekti.

Gazeteye göre yabancı diplomatik çevreler yeni bir olası çıkmazı, gayrıresmi çok taraflı konferans başarılı olmazsa, Rum tarafının ertesi gününü yönetmesi gereken büyük bir potansiyel risk görüyor.  

Böyle bir muhtemel çıkmazın ertesi günü halihazırda Rum yönetimi için en kötü potansiyel gelişme olacaksa da Kıbrıs sorununun sıfır noktasına gelmemesi için Rum Yönetimi Başkanı Nikos Hristodulidis’in önüne dikilen cepheler, büyük ölçüde zorluklar içeriyor ve Rum yönetimini de BM Genel Sekreteri de büyük ikilemlere sürüklüyor. Ancak her halükarda, en büyük sorumluluk, Kıbrıs sorununda oluşan gerçek görüntüyü halının altına süpürdükleri ve görünmekte olan gelişmeleri yönetmede trajik şekilde hazırlıksız olan muhalefet kanadı da dahil, Rum siyasi liderliğine ait olacak.

Gazete Rum tarafında Kıbrıs sorununda şekillenen gerçek görüntünün Nikos Hristodulidis ve hükümet ortakları DİKO, DİPA ve EDEK’in, çok taraflı konferansla iki bölgeli iki toplumlu federasyon için müzakerelerin yeniden başlaması şartlarının oluşacağı anlatısına hiç de uymadığına, çünkü böyle bir ihtimalin ufukta görünmediğine işaret etti. Gazete şekillenen görüntünün, karşılaşılan ikilemlerin sadece hükümetle ilgili olduğunu söyleyen muhalefet kanadını (DİSİ ve AKEL) da doğrulamadığını ekledi.

Konfederasyon çözümü: Rum tarafının en büyük ikilemi Türk tarafının iki ayrı devlet talebinde bulunmasından değil, BM Genel sekreteri Antonio Gutrres’in Nisan 2021’de Cenevre’de Rum tarafının önüne koyduğu “bottom up approach” ile konfederasyonu işaret ediyor olmasından kaynaklanıyor.

Üç D: gerek Ajay Sharma aracılığıyla İngiltere gerek Colin Stewart ve Maria Angela Holguin aracılığıyla BM direkt uçuşlar, doğrudan ticaret ve doğrudan ilişkilere göndermede bulunarak ve böyle bir şeyin çözüm yolunu açacağını savunarak Rum yönetimine defalarca, Kıbrıs Türk tarafına bazı jestlerde bulunmasını önerdi. Bu kabul edildiğinde KKTC’ye Tayvan statüsü katılmış olacak bu nedenle bu yaklaşım ancak kapalı Maraş’ın 2006’da konuşulan Finlandiya Formülü çerçevesinde iadesi yönündeki hareketlerle paralel (sonra değil) olabilir.  Gazete Hristodulidis’in 3D kartını, İngiltere ve BM’nin talep ettiği gibi gelecek için ümit satın alarak değil, bir al-ver mantığında Rum tarafına net karşılıklar elde ederek 3D kartını oynayabileceğini yazdı.

Hatay Antakya'da 3 bine yakın afet konutu tamamlandı Hatay Antakya'da 3 bine yakın afet konutu tamamlandı

Türkiye-AB ilişkileri-Kıbrıs sorunu: Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan Kıbrıs sorununda adım atmasını istediği kaydedilen haberde AB’den iki kaynağa dayanılarak Macron’un Erdoğan’a söylediklerinin tamamen nezaket niteliğinde olduğu ve çözüm şeklini dikte etmediği ve Türkiye-AB ilişkileri için ön şart koşmadığı vurgulandı. Bu durumun Rum tarafına, Rum hükümet unsurları tarafından büyük puntolarla, gerçek görüntü çarpıtılarak aktarıldığına dikkat çekildi.

Gazete Türkiye-AB ilişkileri denkleminde Rum yönetiminin, Hristodulidis ve diğer bütün üye devlet başkanları tarafından Borrell/Komisyon belgesine dair çalışmanın (Gümrük Birliği de dahil 7 alanda) ilerletilmesini Kıbrıs sorununu ön şart koşmadan kabul etmesi gereğinin de hesaba katılması gerektiğini yazdı.

Habere göre AB merkezinden bir kaynak Kathimerini’ye Türkiye-AB dosyasının uygulaması konusunda, 7 ay önce alınan karardan yoksun yeni parametreler eklenmesini zor gördüğünü, bunu AB’deki ortakların da Güney Kıbrıs’ın da Türkiye’nin de kabul etmeyeceğini söyledi. Avrupa ilkesinin, kararlaştırılanlara sadık kalınması (pacta sunt servanda) olduğuna dikkat çeken kaynak Rum yönetiminin Türkiye’nin, Güney Kıbrıs’ın veto hakkına sahip olduğu Avrupa Savunma Örgütü'nün silahlanma programlarına katılımının Kıbrıs sorununa bağlanmasını arzuladığını ancak bunun aşırı yüksek ve uygulanması da bir o kadar zor bir hedef görüldüğüne işaret etti. Aynı kaynak “böyle bir bağlantıyı benimsesek bile Kıbrıs sorununun çözüm parametresine uzanmayacak, Türkiye’nin katkı koymasına dair genel bir telkin olacak.” dedi.

Öte yandan Politis eski AKEL Genel Sekreteri Andros Kiprianu’nun gayrıresmi genişletilmiş konferanstan kaygılı olduğuna dikkat çekti.

Gazeteye göre Kiprianu  gazeteye yaptığı özel açıklamada Kıbrıs’la ilgili gayrıresmi genişletilmiş konferans başarısızlığa  uğrarsa sonrasındaki gelişmelerin neler olacağı üzerinde düşünülmesi gerektiğine dikkat çekerek “Olumlu sonuç verebilecek bir sürece girdik ancak tehlikeli patikalara sürüklemesinden çok korkuyorum.” dedi.

Aynı gazete “İsrail Planları, Kıbrıs Sorunu ve Amerikan Bulmacası …. Ankara’nın Kürt Meselesine Dönüşü Ne Anlama Geliyor” başlığıyla manşete çektiği haberinde “Türkiye’nin, İsrail’in ve yeni Amerikan hükümetinin Kürt meselesini yeniden gündeme getirmesi korkusuyla Kıbrıs sorunundaki tezlerini ılımlı hale getirdiğini” savundu “bunun yeni hareketliliği gündeme getirebileceği” görüşünü ortaya koydu.

Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’deki yeni olguların Türkiye ve İsrail’in Kürt meselesinde dönüş yaratacağı görüşü belirtilen haberde Türkiye’nin “silahlı Kürt hareketini silahsızlandırmaya” İsrail’in de “bölgeyi daha da istikrarsızlaştırarak Kürtlerin bağımsızlık mücadelesini desteklemeye çalıştığı” bu birbirine tamamen zıt politikaların iki ülke arasındaki ilişkileri daha da kötüleştirdiği belirtildi.

 “Soru şu bu gelişme Kıbrıs sorununa etki eder mi ve Donald Trump’ın başkanlığı devralmasından sonra Amerikan hükümeti nasıl bir tavır izleyecek?” ifadesine yer veren gazete “Kıbrıs sorununun, Kürt meselesi gibi Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tehdit etmediği ve Ankara-Atina ilişkilerini bozan konuların kapatılmasına yönelik Türk-Yunan diyaloğuna dinamik kattığı” görüşlerine yer verdi.