Davada yargılanan kamu görevlileri
Davada, İsias Otel’e yapı ruhsatı verildiğinde Adıyaman Belediyesi Yapı Kontrol Birimi’nde görevli ve Yapı Ruhsatında Proje Kontrollerinden Sorumlu Dönemin Belediye Başkan Yardımcısı Osman Bulut, Ruhsat Büro Şefi Bilal Balcı, Plan Proje/İmar Müdürü Mehmet Salih Alkayış ve daimi işçi Abdurrahman Karaaslan, 1993 ruhsatında İmar Müdürü Yusuf Gül ve Daimi İşçi, Ruhsat Büro Teknisyeni Fazlı Karakuş yargılanıyor.
Sahil Özberkman’ın babası Tayip Özberkman: Gerçeklerin Ortaya Çıkması İçin Davaların Birleştirilmesi Şart
Sahil Özberkman’ın babası Tayip Özberkman, olayla ilgili yürütülen soruşturmalarda yaşanan aksaklıklara dikkat çekti. Olay yerinde bizzat bulunan, raporları yakından takip eden ve süreci sabırla izleyen bir baba olarak, yapılan yanlış beyanları üzüntüyle dinlediğini belirtti.
Özberkman, “Gerçeklerin ortaya çıkması ve daha önceki dosyada yapılan hataların tekrarlanmaması adına bu davaların birleştirilmesi gereklidir. Aksi takdirde yine benzer sıkıntılarla karşı karşıya kalacağız ve dosya yeniden üst mahkemeye taşınacak” dedi.
Önceki davada adalete olan güveninin ciddi şekilde sarsıldığını ifade eden Özberkman, benzer bir hayal kırıklığını tekrar yaşamak istemediğini vurguladı. Ayrıca adaletin gecikmesine neden olan suskunlukların ve ihmalkar tavırların da göz ardı edilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Evren Çavdır’ın dayısı Teberrüken Uluçay:
“Orada Evren, onun eşi Havva ve kızı Elvin hayatını kaybetti. İsias’ta bir aileyi kaybettik… Adalet için buradayız. Birinci davadan çok ümitliydik… Bugünkü duruşmada görevlilerin verdikleri ifadeler ve vermedikleri ifadeleri gördükten sonra ilk davadaki olası kast talebimizin haklılığını gördük… Yapı imar affı ile otele dönüştürülmüş. Bu bina 1993’te başladığı gibi kalsaydı otele dönmesiydi çocuklarımız hayatta kalacaktı. Buradan çıkacak karar Türkiye’nin geleceğine damga vuracak… Yakında yeni bir imar affı var dediler. Bunu durdurun. Mahkeme heyetinin vereceği kararlar bunun önüne geçecek.”
Acılı babalar da şikayetçi…
Kızı Nehir’i kaybeden Hoksuli Çevik ve oğlu İzcan’ı kaybeden İhsan Nurluöz de davanın takipçisi olacaklarını vurgulayarak, hepsinden şikayetçi olduklarını ifade etti.
Kızı Selin’i kaybeden Ruşen Yücesoylu Karakaya:
“Bugün bu kahrolası topraklara gözümü açtığımda ve evde gözümü açtığımda yapmak istediğim şey kızım odasına gidip onu uyandırmak… Kızım benim tek kızımdı, tek torundu… Katilsiniz, hapislerde çürümenizi istiyorum. Adalet istiyorum.”
Selin’in halası Senem Karakaya:
“Canimizi ciğerimiz söktüler… Ölene kadar çocuğumuzun adaletini arayacağım.”
Perihan’ın annesi Deniz Çetiner:
“Şeklen attıkları imzalarla benim çocuğum mezarın altında. Hepsi katil hepsi suçlu. Şirketçiyim.”
Kızı Nehir’i kaybeden Safiye Çevik:
“Canımın yarısını aldılar benden. Hepsinden şikayetçiyim Nehir’in geleceğini, yarınlarını, umutlarını aldılar…”
Nehir’in kardeşi Irmak Çevik:
“Ben kardeşimi kaybettim 12 yaşındaydı kendini bilmez insanlar yüzünden onu toprağa koydum. Annemin çığlıklarını unutamıyorum. Babamın her gün ölmek istediğini unutamıyorum… Benim annem babam her gün ne zaman öleceğiz diye yaşıyorlar. Kendini bilmez insanlar yüzünden kardeşimi kaybettim. Ben 16 yaşındayım neyin doğru olduğunu neyin yanlış olduğunu biliyorsam onlar da bilebilir… Kardeşim 12 yaşına giremedi.
Karanlıktan korkardı kardeşim, ben 5 gün boyunca umarım karanlıkta değildir dedim. Her gece dua ediyorum rüyama gelsin diye… Bu insanların Nehir için ve 72 can için gün yüzü görmelerini istemiyorum.”
Kızı Hayal’i kaybeden Yaşar Kemal Gençalioğlu:
“Enkaza dönen katil yapıda canlarımızı aldık. Buradaki herkes aynı duyguları yaşıyor. Çok büyük bir acı yaşıyoruz ve bugün burada bir tiyatro izledik. Suçu olan insan susar sorulara cevap verilmiyorsa bu suça ortaktır diye düşünüyorum. Sanıklar tarafından bugün hep kaçamak cevaplar verildi…”
Eşi Pamir ile oğlu Atakan’ı kaybeden Şenay Atakan Konuklu:
“6 Şubat’tan beri Adıyaman’a geliyoruz. Ben çocuğumu ve eşimi yolladım Adıyaman’a turnuvaları buradaydı çünkü. Eşime dedim ki ben sana güveniyorum çocuğum sana emanet. Sonra anavatana emanet dedim. AFAD neredeydi? Geç kaldınız… 26 aydır adalet çığlığı atıyorum. Bunun için geldik gitmeyeceğiz. 12 yaşındaki çocuğum için yaşıyordum… Ben adalet çığlığı atmak istemiyorum bu çığlığı siz atın!”
Doruk ve Alp’in babası Osman Akın:
“Biz 2 yılı aşkın süredir kaybettiğimiz canlar için adalet mücadelemize devam ediyoruz. Mal sahibi kadar kamu görevlileri de suçlu. Ayrı ayrı görüşülen bu davalarda neticeye varılmama ihtimali var. Fütursuzca açıklamalar yapıyorlar. Bu davaların birleştirilmesi gerekiyor. Attıkları imzalar sonucunda 72 can yaşamını yitirdi. Gereken cezaları almalarını talep ediyoruz.”
Kızı Serin’i kaybeden Pervin Aksoy İpekçioğlu:
“Yaralı olarak çıktım maalesef. O anı o acıyı sonrasındaki yaşadıklarımızı anlatmak mümkün değil ama anlamadan bilmeden menfaat sağlayarak belki de rüşvet alarak nüfuzlu kişiler için yaptıkları işlerle ben kızımı kaybettim. İlk talebim adalet. Bu soyut bir kavram ama içini doldurmak gerekiyor. Adil bir karar vermek kanunun on gördüğü kurallar çerçevesinde ve vicdanınıza göre karar vermek zorundasınız. 2 yılı aşkın süredir yürüttüğümüz bir mücadelemiz var. Bu yol çok zor oldu çok da zor olacak.
Elmayı ikiye böldüler yarısı 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde diğer yarısı burada 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde. Bu kişiler attıkları imzanın sorumluluğunu taşımıyorlar. Adıyaman’ın nüfuzlu ailesi menfaat rüşvet işin içimde rant vardı.
İçerik sahteciliği var; ilk ruhsatta Mehmet Göncüoğlu’na ait imza, ikinci ruhsatta kendisinden alınamadığı için Halil Bağcı’dan aldılar. Alamayacakları ruhsattı şey. Zaten Mehmet Göncüoğlu daha önce ifadesinde “bana gelselerdi zaten ben vermeyecektim” demişti. O yüzden olası kast istiyoruz. Kamu görevlilerinin olası kast ile yargılanmaları talebim var.”
Oğlu Fahri’yi kaybeden Ramadan Arkar:
“Katil binasının yıkılmasında etkili olan herkesten şikayetçiyim.”
Kızı Havin’i kaybeden Recep Kılıç:
“Sanıklardan şikayetçiyim, davayı takip edeceğim…”
Kızı Serin’i kaybeden Sertaç İpekçioğlu:
“Sözüm sizlere mahkeme heyetine. Adalet mülkün temelidir yazıyor. Ben yine de hatırlatayım. Bu bildiğin ve düzenin temelidir. Adaletin olmadığı yerde devlet de birlik de düzen de kalmaz. Büyük sorumluluk sizde… Adaletin peşindeyiz takipçisi olacağız…”
Oğlu Hasan’ı kaybeden Mehmet Akif Bilgen:
“Ben oğlumu kaybettim. Ben sadece imza sorumluluğu ne demek onu sormak istiyorum. Ağır duygular içerisindeyim. 3 tansiyon hapı alıp geldim sorumluluk müdürlük ne demek? Yıllarca yöneticilik yaptım beni bağlayan bir şey var mı baktım hep öyle imza attım. Bu imza atanlara güvenip çocuğumuzu gönderdik. Bu nasıl bir sorumsuzluk? Çok şey konuşmak istiyorum ama konuşamıyorum. 1 ay önce bayramdı 1 ay sonra yine bayram. Onlar el öptürmeye gidiyorlar mı? Biz mezara gidiyoruz… En ağır cezayı almalarını istiyorum.”
Oğlu Özgür’ü kaybeden Meriç İçme:
“Bu ikinci davaya geldik. Belediyedeki en üstten en alta kadar sormak istiyorum belediye ne iş yapar neyi denetliyor? Bu kişiler hiçbir şeyi denetlemeden bir binayı otele çevirdiler. 16 saniyede kum yığını olan bir binadan bahsediyoruz. Çocuklarımızı enkazın altından değil kum yığınlarının arasından çıkardık. Boğularak öldüler… Burada yargılanan 6 kişi yarattı bunu. Hiçbir şey bakmadan sadece enkazın görüntüsüne bakarak olası kast ile yargılanmalarını talep etmeniz gerekiyor.”
Oğlu Aras’ı kaybeden Murat Aktuğralı:
“Ben de enkazdan kurtulanlardan biriyim. Bizim mücadelemiz sizin çocuklarınız için. Sadece 5 günlüğüne voleybol turnuvası için geldik ama kamu alanı olarak geçen otel çocuklarımıza mezar oldu. Bu otelin yaratılmasına bugün sanık olarak karşımızda olan 6 kişinin katkısı var. Tutuklu yargılanmalarını talep ediyorum. Depremden sonra 5 gün burada kaldım, insanlığımdan utandım. Bugün bir kez daha insanlığımdan utandım… Bilime uygun hareket etmiş olsalardı bu otel yaratılmamış olacaktı biz de bugün burada olmayacaktı. Evlerine gittiklerinde çocuklarının yüzüne nasıl bakıyorlar? Hepsinden şikayetçiyim.”
Oğlu Aykan’ı kaybeden Murat Ekiz:
“Her şey ortada hepsinden şikayetçiyim.”
Oğlu Osman’ı kaybeden Nafi Çetintaş:
“Bu kişiler İsias katilleri kadar suçlular. Tutuklu yargılanmalarını istiyorum. Biz acımızı yaşayamadık… Hepsinden şikâyetçiyim.”
Eşi Bedriye Fidan Yeniçeri ve kızı Ecem Yeniçeri‘yi kaybeden Can Ahmet:
“Sanıklar isim vermiyorlar susuyorlar. Bu hiçbir şeyi halletmeyecek. Ben 100 yıl düşünsem Adıyaman’a gelmem ama son 2 yılda kaç kere geldiğimi bilmiyorum. Bu işin sonu ne olacak? Mahkemede ‘görelim bitirelim’ anlayışı var samimi bir şey hissetmiyorum. Mahkemenin dili ve vicdani olmalı.”
Eşi Duygu ve kızı Lavin Kalaycı’yı kaybeden Caner Kalaycı:
“Herkesten şikayetçiyim. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır usulsüzlük karşısında sussan da öyle. Bu şeytanların mahkeme önünde bertaraf edilmesini istiyoruz. İlk davada istediğimizi alamadık. Manevi olarak gelip gitmek bizi yıkıyor. Bizi anlamaya çalışmanızı beklemiyoruz ama bizim meleklerimize sözümüz var… 7 yaşında olan çocuğum 4.5 yaşında annesini kaybetti anne figürünü kaybetti. Çocuğum Türkiye’ye gelmek istemiyor Türkiye’ye gelen uçağa binmek Türkiye’de tatil yapmak istemiyor… Alınacak olan her karar Türkiye’deki her fert için örnek olacak. 2,5 yıldır canla başla her şeyimizi buraya gelerek ayarlıyoruz. Ben kızımın 23 Nisan gösterisini izleyip 14 saat yolculuk yaparak geldim buraya…”
Kızı Sahil’i kaybeden Esra Özberkman:
“Katil binadan kurtulanlardanım. Tabii buna kurtulmak denilirse… Yaralı çıktım kızım Sahil’i, öğrencilerimi, arkadaşlarımı kaybettim. Ben haddimi bilip sadece öğretmenlik yapıyorum. Haddim olmayan belgelere imza atmıyorum. Biz bu kadar yolu tiyatro izlemek için gelmedik. Kimse suçlu değilmiş o zaman niye oradaydılar? Mahkemeden adil bir karar verilmesini istiyoruz.”
Kızı Selin’i kaybeden Enver Karakaya:
“Selin’in babasıyım… Buradaki ifadeleri dinledik. Otelle ilgili değil, ifadelerle ilgili konuşmak istiyorum. Herhalde 4’ü pişpirik ekibi kimsenin hiçbir şeyden haberi yok. Hayali bir ekip var resmi bir yetkili yok öyle anlıyoruz konuşmalarından… Onlar değil biz mi suçluyuz?”
Eşi Ali Karesel’i kaybeden Fatma Karasel:
“Katil binada eşimi ve en sevdiklerimi kaybettim… Buna sebep olanların en ağır cezayı alması için savaşacağız. Adaletli bulana kadar durmayacağız”
Kızı Asya’yı kaybeden Mehmet Tülek:
“Ben kızımı kaybettim. İlk rapor olan Karadeniz Teknik Üniversitesi net. Kimse tanımadığı biri için asli kusurlu yazmaz. İşlenen kusurun danışıklı olduğunu görüyoruz. Enkazdan çocuklarımızı hep beraber çıkardık. Otel sahibi Ahmet Bozkurt parası boşuna gitmesin diye karkası yıkmamış. “Nüfuzlu” adam olarak görmüş ve yapmışlar. O zaman imzaya ihtiyaç olmuş, Halil Bağcı’yı getirip imza attırmıştır. Suç net tutuklu yargılanmalarını talep ediyorum.
Diğer dosyada Hasan Aslan 17 yıl mahkûm edildi, ortalıkta yok. Aynı saçmalıklar bu dosyada da olmasın. Suçu net olan elini kolunu sallayarak dışarıda gezmesin.
Kamu görevliliklerinin tutuklu yargılanmalarını ve diğer dosyadakilerle yargılanmalarını talep ediyorum. Böylelikle suçlu olan olası kast ile cezalandırılsın.
Ben teşhis çadırında en değerlim, kızım Asya’ma sen benim en değerlimsin dedim hala da benim için öyle… Her baba gibi ben de kızıma bunu yapanların ceza alması için elimden geleni yapacağız. Doğduğum ülkenin yaşadığım ülkeye borcu var.”
Kızı Perihan’ı kaybeden baba Mehmet Çetiner:
“Kızımı kaybettim. Günlerce otel enkazında çalıştım. Kafamı her kaldırıldığında ayakta kalan binaları da gördüm. Diğer binalar ayaktayken İsias yıkıldı… Burada oturan sanıkların hepsi suçlu. O kağıtlara imzaları atmasalardı çocuğum belki de şimdi yanımda olacaktı. Keşke o imzaları atmasalardı…”
Oğlu Mert’i kaybeden baba Mehmet Topukçuoğlu:
“Hiçbir anne babanın görmemesi yaşamaması gereken travmalar yaşadık. İlk günden beri dimdik duruşumuz var. Kilometrelerce yol geliyoruz. Haklı davamızın takipçisi olacağımızı göstermek için. Suçlama ortaya konulduğunda bilmedim görmedim duymadım denildiğinde tam da bu noktada suç var. Sanıkların evrak kısmında ciddi suçları var.”
Plan Proje/İmar Müdürü Mehmet Salih Alkayış: Beraatimi istiyorum
Plan Proje/İmar Müdürü Mehmet Salih Alkayış, ifadesinde “2003 yılında kullanma izni verildikten sonra binada iç ve dış kısımda çok sayıda tadilat yapılmış ve bunlar için ruhsata alınması gerekiyordu. Sadece kaçak kat için yapı kayıt belgesi alınmış. İnşaatın imzalatanında hatalar çok, bunlar imar kanunu gereğince fenni mesulün sorumluluğunda olan işlerdi. İmar Kanu’nu gereğince fenni mesulün sorumluluğunda bunlar. Gazi Üniversitesi bilirkişi raporunda sorumlu görülmedik. Biz kusursuz olarak belirlendik, beraatimi istiyorum” dedi.
Alkayış, ‘denetleme yetkisi kimde?’ şeklindeki soruya, “Genel dosya, ruhsat bürosuna gider oradan sonra önüme gelir. (Halil Bağcı’dan rapor alınması) yeni durumun performans analizinin değerlendirilmesi için yeni bir inşaat mühendisinden rapor istedik. Yapının kaba inşaatı bittiği için daha önceki ruhsat başvurusunda statik projesi olduğu için yeni ruhsatta yeni bir statik proje istemedik. Suçlamaları kabul etmiyorum…” ifadelerini kullandı.
Plan Proje/İmar Müdürü Mehmet Salih Alkayış, avukat Mehmet Eren Turan ile Avukat Yiğit Gökçehan Koçoğlu’nun sorularına yanıt vermek istemediğini de söyledi.
Kızı Asya’yı kaybeden Mehmet Tülek sanığa “Sorulara cevap vermeme nedenin işlenmiş suça ortak olman mı?” diye sordu, sanık yanıt vermedi.
Kızı Serin’i kaybeden Pervin Aksoy’un da sorduğu soruya cevap vermedi.
Sanık, mahkemenin gidişatına göre daha sonra avukatı aracılığıyla sorulara yanıt verebileceğini ifade etti.
Dönemin Belediye Başkan Yardımcısı Osman Bulut: Kusurum olmadığına inanıyorum
Yapı Ruhsatında Proje Kontrollerinden Sorumlu Dönemin Belediye Başkan Yardımcısı Osman Bulut ise, “1994’te 5 Nisan’da belediye başkan yardımcısı olarak göreve başladım. 2009’da emekli oldum. Esas mesleğim tarih öğretmeni. Teknik konuları bilmem mümkün değil. Statik projeleri inceleme görevim olmadığı için o konuları bilmiyorum. Hazır ve sıralı gelen evrakları görüldü mahiyetinde imzalıyordum” dedi.
Bulut, “İmar müdürlüğünde görevli kişiler ilgileniyordu, eksiklik olduğu zaman bize bildiriliyordu. O zaman başkan ya da encümeni bilgilendiriyorduk. Pişpirik oynadığım arkadaşlar değildi ya mesai arkadaşlarımdı” ifadelerini kullandı.
Bulut, ‘yapıyı otel yapılırken araştırdınız mı?’ şeklindeki soruya; teknik eleman olduğu için bilmediğini söyledi.
‘Otel olarak yapılan ruhsat başvurusunda uygun olmayan bir durum tespit edildiğinde ne yapıyorsunuz?’ şeklindeki soruya ise Bulut, “İmar müdürlüğündeki görevli arkadaşlarının vereceği bilgilerle encümene bildiriyorduk” dedi.
Bulut ifadesine şöyle devam etti:
“Beni neden suçlu buldular anlamadım. İki rapor arasında çelişki var. Karadeniz Teknik Üniversitesi kusurlu bulurken Gazi Üniversitesi raporunda kusursuz bulundum.
Yapı binadan otele dönüştürülürken dosyaya giren statik hesabı yapılan raporu hatırlıyorum 3 sayfalık bir rapordu Halil Bağcı tarafından hazırlanmıştı.
Tedbiren 3 sayfalık raporu aldık dosyaya koyduk konuttan otele dönüşmesi anlamında bilirkişi raporu olursa iyi olur diye düşündük. Halil Bağcı’nın raporunu aldık. Bunu teknik görüş ihtiyacı anlamında aldık.”
Bulut’a ‘Halil Bağcı proje müellifi değildi. Statik proje müellifi olarak Mehmet Göncüoğlu ve Erdem Yıldız varken neden Halil Bağcı’dan aldınız?’ diye soruldu, şöyle yanıt verdi:
“Konuttan dönüştürüldüğü için yapıldı. Bunun tedbiren mi şüphe olarak mı yapıldığını hatırlamıyorum. Alzheimer hastasıyım. Üzerinden çok zaman geçti. İmar bana bağlıydı dediniz, teknik konuları bilmeden verdim bu bir tahsil gerektiriyor… Bana tarihle ilgili soru sorsaydınız cevap verirdim. Öyle bir uzmanlığım yok. Teknik arkadaşlar imzaladığını belgelerde sorumluluklarını biliyordur. Dosya içeriğini bilmiyorum. Başkan Yardımcısı olarak bunu bilemem.”
Bulut, ‘görüldü’ anlamında belgeleri imzaladığını, yapıları fiili olarak denetlemediğini dile getirerek, “Mevzuatı ve kanunları bilmiyorum” dedi.
Bulut, dönemin belediyede başkanında talimat alınıp alınmadığı sorusuna ise “hayır” yanıtını vererek, şunları söyledi:
“Belediye başkanı tarafından verilen görev ile çeşitli noktalardan gelen evrakları imzalıyordum. Her şeyi bilmem mümkün değil.”
Sanık Osman Bulut, belediye biriminde ihtiyaç duyulan kişiler için görevlendirmeler yapıldığını bunların altında da kendisinin imzası olduğunu belirtti, “Kusurum olmadığına inanıyorum” ifadelerini kullandı.
Karaaslan ile Karakuş’un avukatı: Denetleme onay verme görevleri yok
Daimi işçi Abdurrahman Karaaslan ile Ruhsat Büro Teknisyeni Fazlı Karakuş’un avukatı da duruşmada söz aldı.
Avukat Murat Kaplan, “Matbu formalara işliyorlardı. Denetleme onay verme görevleri yok. Neden bu yargılama içerisinde olduklarını bilmiyoruz. Belediyeden görev tanımları istenseydi bu formları dolduran büro personeli oldukları görülecekti” dedi.
Kaplan, Karaaslan ve Karakuş’la ilgili görev tanımlarının ve bunlardan hangilerinin yerine getirilip getirilmediğinin açıkça belirtilmesini talep etti.
Ruhsat Büro Teknisyeni Fazlı Karakuş
Ruhsat Büro Teknisyeni Fazlı Karakuş ise ifadesinde; “95 yılında Adıyaman Belediyesi’nde işçi olarak göreve başladım. Yapı kullanma belgelerini dolduruyorum bir nevi katiplik yapıyordum. O dönemde verileri karalama notları birimde görevli müteahhitler verirdi. O günün fen işleri imar müdürlüğündeki görevli kişiler yapıyordu bunları. Önüme gelen dosyaya yapı kullanma izni verirken bana verilen hazır bilgileri forma dolduruyordum. Oradaki teknik mühendis, mimar kontrol ettikten sonra bize veriyor biz de bu bilgileri dolduruyorduk. Karalama evrakta yapı ruhsatı düzenleme emrini veren o dönemin Ruhsat Büro Şefi, biz ona binaen hazırlıyorduk.” açıklamasını yaptı.
Karaaslan: Suçsuzum
Daimi işçi Abdurrahman Karaaslan, mahkemeye gelerek, ifade verdi.
Karaaslan, şunları söyledi:
“1980 yılında belediyenin işçi kadrosunda işe girdim. Benim teknik anlamda mezuniyetim yetkinliğim yok. Meslek lisesi mezunuyum iyi derece bilgisayar ve daktilo kullanıyorum ben burada görevlendirildim. Bir nevi kâtip olarak çalışıyordum. Düzenleyen olarak imzaladım. Proje ve raporların denetimi, imar müdürlüğünde mimar ve mühendisler onaylıyor. Evrağı dolduranın kim olduğunu bilinmesi amacıyla imzaladım. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin kamu görevlilerini kusurlu bulması ile ilgili cevabı soruldu; bizlerden hiç bahsetmemiş biz teknik personeliniz. Suçsuzum beraatimi talep ediyorum…”
İmar Müdürü Yusuf Gül
İkinci olarak 1993 ruhsatında İmar Müdürü Yusuf Gül ifade verdi; ikameti İzmir’de olduğu için duruşmaya SEGBİS ile katıldı.
Yusuf Gül, “Avukatım yok, avukat talebim de yok. Ben mimarim. Ben de 6 Şubat’ta Adıyaman’da ailemden 5 kişiyi kaybettim. 1992 yılında belediyede sözleşmeli olarak imar müdürü olarak görev almaya başladım. Bunun için birçok evrakta imzam var. Ben imar yönetmenliğini ilgili maddelerini esas alarak 93 yılında yapı ruhsatını imzaladım” dedi.
Gül, ifadesinde şunları kaydetti:
“Statik hesaplarını inceleyecek yetkiye sahip değilim ben mimarim bunu inceleyecek ne bilgi yetkinliğim ne de bilgim var. 31 yıldır İzmir’de ikamet ediyorum. 18.11.2001’deki ikinci ruhsat alındığında, Adıyaman’ın deprem derecesi değişti. Binanın değişen kullanım amacı dikkate alınarak yapının bina performans analizinin yaptırılması çıkacak olan olası olumsuzlukları giderecek detaylar yapılmayacak binanın yıkılmasına sebep olmuş.
Daha sonra kaçak kat elenerek kat 9’dan 10’a çıkarılmış taşıyıcı elemanlara sıkıntı yaratmış. Ben 27 Mart 1994’te belediyedeki görevime son verdim. 94 yılından sonra gerçekleşmiş bun eylemler ben hiçbir noktada bulunuyorum.
Yönetmenlik değiştiği için binada performans analizine yetkili mercilerle hazırlanıp olumlu veya olumsuz göstermesi gerekir. Olumsuzsa güçlendirme projesinin yetkili mercilerle hazırlandıktan sonra ikinci ruhsatın yapılması gerekiyor… Bilirkişi raporundaki anlatımları doğru buluyorum.”
Mahkeme başkanı ‘savunmanı aldık, bir sonraki görüşmeye katılacak mısın? Zorunluluk yok’ demesi üzerine Gül, “70 yaşındayım emekliyim geçim sıkıntılarımız var. Gelmeyebilirim” dedi. Bu talep mahkeme tarafından değerlendirilecek.
‘Kurumunuzda ruhsat alınması için zorunlu olan raporların, ruhsat almak için belge sunan kişilerin yetkinliğini kontrol ediyor muydunuz?’ şeklindeki soruya ise Gül, şöyle yanıt verdi:
“Böyle bir rapor bize hiçbir zaman gelmedi. Sunulan belgelerde imza var mı yetkinliği var mı kontrol ediyorduk. Başka meslekten birinin imzasının olması tabii ki kimse kabul etmez. İkinci ruhsat verildiğinde deprem yönetmeliğinde Adıyaman’ın derecesi değişmiş. Binanın performans analizinin isteyip ona göre düzenleme yapılması lazımdı.
O dönemde Yapı Denetim Yasası’na tabi değildik. Sunulan projede gerekli kontrolleri ve imar yönetmenliği ve diğer yönetmenliğe göre yapıyorduk.
O dönem zemin etüdü istenmiyordu şimdi isteniyor, hazır beton kullanılmıyor elle yapılıyordu şimdi hazır beton kullanılıyor.”
Ruhsat Büro Şefi Bilal Balcı
Sanık sorguları başladı; ilk olarak ikameti Ankara’da olduğu için duruşmaya SEGBİS ile katılan Ruhsat Büro Şefi Bilal Balcı ifade verdi.
Balcı, hakkındaki suçlamadan haberdar olduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:
“Ben 1995 yılından 2004 yılına kadar belediyede görev aldım. Betonarme karkası bitmiş olan otel için bize müracaat edildi. İnşallah Mühendisi Halil Bağcı tarafından hazırlanan rapor tanzim edildi. Orada tel olmasında sakınca olmadığı belirtilmişti. 2004’te belediyeden ayrıldım. Ben ayrıldıktan sonra esaslı tadilatlar yapılmış. Binanın bodrum katı garaj olarak kullanılmış. Mutfak alanları genişletilmiş daha sonra 2016 yılında binanın tamamı iç ve dışı yenilenmiş. Kaçak kat ilave edilmiş ve imar affı ile yapı kayıt belgesi alınmış.
Mevcut binanın deprem performansını değerlendirmesi gerekirdi. Otopark ve bodrumda yapılan değişiklikler yapı ruhsatı alınmasını gerektirecekken bu tercih edilmemiş. Bizim ruhsatını verdiğimiz binayla sonraki bina arasında bir benzerlik kalmamış…”
Balcı, ‘denetleme göreviniz yok muydu?’ sorusuna ise, “Yoktu, bunu yapacak yeterli personel de yoktu. O zaman bilirkişi otel olarak kullanılmasından sakınca olmadığını söylemiş” dedi.
Bilal Balcı, “Karadeniz Teknik Üniversitesi raporunda statik hesap yokmuş gibi kusur bulunmuş ancak Gazi Üniversitesi’nin raporunda bu raporların olduğu 1997 deprem yönetmenliğini uygun olduğu bizim kusursuz olduğumuz belirtildi. Eksik belge ile düzenlendiği için Karadeniz Teknik Üniversitesi’nin raporu esas alınmamalı” açıklamasını yaptı.
Avukatlarımız tarafından Bilal Balcı’ya ‘8 Kasım 2001 tarihli yapı ruhsatına göre Bilal kontrol eden sıfatıyla imza atmış. Kontrol görevinin kapsamı nedir? Bilal görevinin imar kanuna göre yapı ruhsatı verilmesi için gerekli belgelerin düzenlenmesi olduğunu söyledi. Kontrol eden sıfatıyla hususun doğruluğunu neden kontrol etmediniz’ diye soruldu; Balcı şu yanıtı verdi:
“Betonarme kaskas tadilatı bitmişti. Yeni yüklemeye göre sıkıntı olup olmadığının raporunu Halil Bağcı’dan almıştık.”
‘Halil Bağcı’nın statik müellifi olmadığı, neden bir ruhsat düzenlediği’ sorusuna ise Balcı, “Biz bitmiş bir inşaatın tahkiki yaptırdık” dedi.
‘Erdem Yıldız’ın ruhsatta kontrol etmemesi gereken noktaları kontrol etmiş, yetkisi olmayan noktalarda belgesi sunmuş. Yetkin kişiler olup olmadığı ne şekilde denetleniyor, doğruluğu araştırıyor muydunuz?’ sorusuna ise “Aradan çok zaman geçtiği için tam detayları hatırlamıyorum. Yüz kusur sayfalık statik hesap yapılmış bu mülkiyet sahibi ile bunu yapan arasında. Bu bizi ilgilendiren bir şey değil” şeklinde yanıt verdi.
Sibel Kumsal: Kızımı ihmaller hayattan kopardı
Sibel Kumsal, depremde kızını kaybettiği için mahkemede adalet arayışını ifade etti. Kızı Hayal’in ihmaller ve yanlış uygulamalar yüzünden öldüğünü belirtti. Yıkılan binada kaçak katlar, eksik belgeler ve denetimsizlik olduğunu söyledi.
Kumsal, bu durumun bir doğal afet değil, bilinçli ihmallerin sonucu olduğunu vurguladı. Adalet geciktikçe yaşadığı acının arttığını dile getirdi ve sanıkların daha ağır bir şekilde yargılanmasını talep etti.
Konuşmasını, kızının hayalleri yarım kaldığı için susmayacağını belirterek sonlandırdı: “Adalet susarsa, biz hepimiz sessizce yok oluruz.”
Tayip Özberkman: Gerçeklerin ortaya çıkması için davaların birleştirilmesi şart
Sahil Özberkman’ın babası Tayip Özberkman, olay yerinde bulunan ve gelişmeleri yakından takip eden bir baba olarak, kamuoyuna yansıyan çelişkili açıklamaların kendisini derinden etkilediğini ifade etti. Özberkman, önceki davada yaşanan hataların bu süreçte tekrarlanmaması gerektiğini vurguladı.
“Gerçeklerin ortaya çıkabilmesi için, daha önceki davada yapılmayan ancak yapılması zorunlu olan bir adım var: Davaların birleştirilmesi. Bu sağlanmadan, olayın tüm yönleriyle aydınlatılması mümkün değil,” diyen Özberkman, benzer süreçlerin tekrar yaşanacağından ve davanın yine üst mahkemeye taşınacağından endişe ettiğini dile getirdi.
Özberkman, “Kimse ceza almadığı için benzer pozisyonlardaki kişiler aynı hataları yapmaya devam ediyor. Önceki davada adalete olan güvenim sarsıldı. Bu kez aynı hayal kırıklığını yaşamak istemiyorum,” sözleriyle yargı sürecine duyduğu kaygıyı paylaştı.
Ayrıca, adaletin geç işlemesine neden olan sessizliğin de göz ardı edilmemesi gerektiğini belirten Özberkman, “Adaletin erken tecellisini susarak engelleyenlerin tutumu da dikkate alınmalı,” dedi.
Mahkemede ailelerin ardından avukatlar dinlenmeye başlandı.